![]() |
Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında resmi diplomatik ilişkiler 1971 yılında tesis edilmiş olmasına rağmen iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler 1990’lı yıllara kadar ivme kazanmamıştır. Bu dönem Çin’de 1978 yılında başlatılan dışa açılma reformlarının meyvelerini verdiği ve ülkenin istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü iki haneli büyümenin dünya çapında ilgi uyandırdığı yıllara denk düşüyordu. Çin’deki ihracat odaklı büyüme küreselleşme döneminde ülkenin Türkiye ile olan ticari ilişkilerine birebir yansımış; 2000 yılında 1 milyar Dolar civarında olan ticaret hacmi 2016 yılı itibariyle 28 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. Öte yandan, ikili ticaret hacminde uzun yıllardır giderilemeyen dengesizlik Türkiye açısından yapısal bir sorun halini aldı. Siyasi açıdan bakıldığında, Çin-Türkiye ilişkilerinde çalkantı yaratan en önemli konunun Çin’in Xinjiang Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygur Türkleri’ne yapılan baskılar olduğu görülmektedir. Ancak bahsedilen iki sorun alanı da Çin-Türkiye ilişkilerinin gidişatında belirleyici değildir. 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde AsyaPasifik bölgesine bakışın ve Çin politikasının pragmatizm ekseninde şekillendiği söylenebilir. Ticaret hacmindeki dengesizlik ve Uygur sorunu gibi konular ilişkileri dönemsel olarak olumsuz etkilese de, uzun vadeli ve baskın olan eğilim Türkiye’nin Çin’i bir rakip ya da düşman olarak değil bir ortak gibi görme eğilimidir. 2010 yılında Çin ve Türkiye arasında imzalanan “stratejik ortaklık” belgesi, içeriği ve sonuçları itibariyle belirsiz kalmış da olsa, bu bakışı yansıtmaktadır. 2000’li yıllarda Çin ve Türkiye’de dış politika hedefleri, iki ülkenin de uluslararası sistemdeki karar-alma süreçlerinin demokratikleşmesi talebi açısından benzeşiyor. AKP döneminde Türkiye’nin Çin’le yakınlaşma stratejisi, Batıyı siyasi açıdan dengeleme arzusuyla da yakından ilişkili olmuştur. Yazının tümü için TIKLAYINIZ