YAYIN TARİHİ: 08.11.2010
1972 Mayıs'ında CHP Genel Başkanı seçilen Bülent Ecevit'in liderliğine karşı çıkan milletvekilleri ve senatörler çoktu. Ecevit, onlara 'birlik olalım' çağrısı yaptı. Bunu bir bölümü kabul etti, bir bölümü etmedi...
72 krizi ve sonucu
1972 Mayıs’ında CHP Genel Başkanı seçilen Bülent Ecevit’in liderliğine karşı çıkan milletvekilleri ve senatörler çoktu. Ecevit, onlara ‘birlik olalım’ çağrısı yaptı. Bunu bir bölümü kabul etti, bir bölümü etmedi...
CHP’deki son olaylara benzer gelişmeler, 1972 yılında Ecevit’in genel başkan oluşundan sonra da yaşandı.
Tabii, o zamanın siyasi koşulları başkaydı. Ülke, 12 Mart’tan sonra bir yarı askeri yönetim altındaydı. Parlamento ve siyasi partiler yerlerinde duruyordu ama, ülke yönetimini fiilen askerler yönlendiriyordu.
O zamanki Genel Başkan İsmet İnönü’nün askerlere karşı izlemek istediği ihtiyatlı politikaya, o zamanki genel sekreter Bülent Ecevit karşı çıkmış ve görevinden istifa etmişti.
Bu anlaşmazlığı izleyen gelişmeler ise genel başkanla genel sekreteri bir siyasi mücadele içine sokmuştu.
Mücadelenin konusu, partinin kurultaydan sonraki en yüksek karar organı Parti Meclisi’nin oluşumuyla ilgiliydi. Ecevit genel sekreterlikten istifa etmişti ama, Parti Meclisi üyelerinin çoğunluğu Ecevit’in yandaşlarıydı. 1965’te şekillenmeye başlayan Ortanın Solu hareketine katılmışlar, Ecevit’in genel sekreterliğe seçilmesini desteklemişlerdi.
Onların karşısında Kemal Satır’ın başkanlığında oluşan grup da ‘ortanın solu’ hareketinin partiyi zaman içinde ‘daha sol’a çekeceğini, bunun CHP’nin kuruluş felsefesiyle bağdaşmayacağını öne sürüyordu. Ama kurultaydaki seçimlerde başarılı olamıyordu. Parti Meclisi’nde azınlıkta kalıyordu.
İsmet İnönü, Ecevit’in istifasından sonra, Parti Meclisi’ndeki bu durumu değiştirmek istedi. Amacı, bir olağanüstü kurultay toplayarak Kemal Satır ve arkadaşlarının Parti Meclisi’nde çoğunluğa ulaşmasını sağlamaktı.
İnönü istifa ediyor.
Ecevit seciliyor
Olağanüstü kurultay mayısın ilk haftasında toplandı. İnönü Parti Meclisi’nin değişmesini istedi. Kurultay delegeleri bu talebi kabul etmedi. İnönü genel başkanlıktan istifa etti.
14 Mayıs’taki bir sonraki kurultayda Ecevit genel başkan seçildi.
Ancak kurultay delegelerinin çoğunluğu Ecevit’e oy verse de büyük bir bölümü kurultaya katılmamışlardı. Katılmayanların oranı, partinin milletvekilleri ve senatörleri arasında daha fazlaydı. (O zaman ikinci Meclis olarak senato da vardı) Bunlardan bazıları, Ecevit’in genel başkanlığına razı olmamayı devamlı bir tavır haline getirmek istediler.
Ecevit genel başkan seçildikten sonraki grup toplantısında bu eğilime karşı tavrını açıklayan uzun bir konuşma yaptı. O konuşmanın bazı bölümleri şöyleydi:
“Genel Başkanlık yetkilerini tam kullanacağım, fakat bu yetkilerin hukuki olduğu kadar manevi sorumluluklarını da daima göz önünde tutacağım. Özellikle parti içi mücadele ve bunalım dönemlerinde arkadaşlarımın duygularına, o duygular bana karşı da olsa saygılı bulunacağım.
CHP’liler olarak sorumluluklarımız, hiçbirimize, kişisel ilişkilerde fazla duygusal olma hakkını tanımayacak kadar ağırdır, fakat herkese bir ölçüde bu hak tanınsa bile, ben kişisel ilişkilerde duygusal olmak, kırgınlıkların etkisinde kalmak hakkını kendime tanımayacağım.
Önemli konularda ortak kararlar bütün kurulların, organların katkısıyla oluşturulmalıdır. Her kurulun, her organın yazılı hukuk metinlerine dayanan yetkilerine tam saygı göstereceğim.
Fakat yasalar, kurallar değişmese de bugün değişik kimseler tarafından izlenen davranışların üslubu değişik olabilir. Elbette benim de kendime özgü bir yönetim üslubum olacaktır. Bu üslubun partide huzursuzluk doğurmayacak, ilişkileri yumuşatacak bir üslup olmasına dikkat edeceğim.
Herhalde bu üslup kesinlikle demokratik bir üslup olacaktır. Partide uyumun ve bütünlüğün sağlanması için bana en küçük bir yardımda bulunacak arkadaşıma şükran ve minnet duygularım sonsuz olacaktır.”
Ecevit’in ‘Birlik’ mesajı
Bu, Ecevit’in kendisine karşı olanlara, genel başkanlığını kabul edemeyenlere yönelik bir ‘birlik’ mesajıydı. ‘Yeniden hep beraber olalım’ mesajıydı.
Milletvekili ve senatörlerden bir kısmı o mesajı benimsemedi. Kemal Satır’ın başkanlığında ‘Cumhuriyetçi Parti’ adı altında ayrı bir parti kurdular. Sonra, CHP’den daha önce ayrılıp Güven Partisi’ni kuran Turan Feyzioğlu ile birleşip, hepsi birlikte Cumhuriyetçi Güven Partisi çatısı altına girdiler.
Satır da Feyzioğlu da, onlarla birlikte partiden istifa edip ayrı parti kuranlar da birikimli politikacılardı. CHP’nin, tarihinde yerleri vardı. Türk siyasetine değerli katkılarda bulunmuşlardı. Ama kurdukları partinin siyaset hayatında önemli bir yeri olamadı. Aldığı oy önce yüzde 5 civarında kaldı. Sonra yüzde 1 civarına kadar indi.
CHP’de Ecevit’in genel başkanlığında başlangıçta içlerine sindiremeyen, ama sonra onun verdiği birlik mesajına uyarak parti içinde kalanlar ise, politikaya CHP’de devam ettiler. Ecevit’le eskiden beri birlikte hareket eden CHP’liler ile aralarında bir fark olmadı. Ecevit’in ‘birlik’ mesajının gereğinin yerine getirilmesine herkes gayret etti...
Ve Cumhuryet Halk Partisi, biri 1973, biri 1977 seçimlerinde olmak üzere iki defa ‘birinci parti’ oldu. Oylarını yüzde 29’dan yüzde 40’ın üstüne çıkardı. İktidara geldi.
1923’ten 2010’a CHP...
Atatürk devrimleri
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) demokrasi tarihimizin en kıdemli partisi... 9 Eylül 1923’te kuruldu. 27 yıl iktidarda kaldı. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanını gerçekleştirdi. 1924’te başlayan kakınma hamleleri ve Atatürk devrimleri sürecinden sonra, İkinci Dünya Savaşı biter bitmez, demokratikleşme yoluna girdi.
1950 seçiminde iktidarı kaybetti. Demokrat Parti iktidarı karşısında anamuhalefet partisi görevine başladı...
Demokrasi ve Ortanın Solu
1961-1965 dönemindeki İsmet İnönü hükümetleri sırasında demokratik hak ve özgürlüklerle ilgili siyasal reformlar ile sendikalaşma ve toplusözleşme hakları ve grev hakkı dahil, sosyal reformları gerçekleştirdi, demokrasiyi ve insan hak ve hürriyetlerini güvence altına alan yasaları çıkardı.
1965’te ‘ortanın solu’ hareketiyle, sola yönelik açılımlarını başlattı. 1972’de Bülent Ecevit genel başkan oldu. CHP Sosyalist Enternasyonal’e katıldı. Programını yeniledi. Sosyal demokrat niteliklerini pekiştirdi. 1973 ve 1977 seçimlerinde birinci partioldu. Ecevit’in başkanlığında üç hükümet kurdu. 1980 askeri müdahalesinden sonra diğer siyasi partilerle birlikte, CHP de kapatıldı, yerine sol parti olarak kurulan diğer partiler geçti.
DYP’yle hükümet ve CHP
Yeni kurulan partilerden Erdal İnönü başkanlığındaki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), 1991’de Süleyman Demirel başkanlığındaki DYP-SHP hükümetinin ortağı oldu. 1992’de askeri yönetim zamanında kapatılan partilerle ilgili yasak kalktı. Eski CHP’liler, partilerini yeniden açtılar. Deniz Baykal genel başkan oldu. Bir süre sonra CHP ile SHP, Hikmet Çetin’in başkanlığında CHP çatısı altında birleşti. Daha sonraki kurultayda genel başkanlığa yeniden Baykal seçildi.
1999-2010 dönemi
CHP’nin 1999’da partinin baraj altında kalarak Meclis’e girememesi ve Baykal’ın istifa etmesi üzerine genel başkanlığa ben seçildim. Genel başkanlığım 17 ay kadar sürdü. Baraj altında kalan parti, kendini hızla toparladı. Anketlerde ön sıralara geçti. Girdiği yerel seçimleri kazandı. Bir yandan, parti içi demokratik reformları gerçekleştirmeye, bir yandan da genel seçim hazırlıklarına başladı. 2000 yılının eylül ayındaki olağanüstü kurultayda üç tur süren yarışı Baykal kazandı partiyi bu yılın mayısına kadar yönetti. 22 Mayıstakı kurultaydan sonra şimdi Kemal Kılıçdaroğlu görev başında...
Ecevit CHP’de...
Kemal Kılıçdaroğlu, Ecevit’i, sadece saygıyla anılacak bir eski genel başkan olarak değil, kendisinden bugün de faydalanılabilecek bir ‘bilge lider’ olarak görüyor. Ecevit’li toplantının ‘3 günlük savaş’ın bitmesine katkısı oldu.
Önceki gün Bülent Ecevit’in ölümünün dördüncü yıldönümüydü. Cumhuriyet Halk Partisi onu anmak için kendi binasında bir tören düzenledi. Eşi Rahşan Ecevit de oradaydı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, çok güzel bir konuşma yaptı. Ecevit’in siyasetteki ilkeleri ve uygulamalarıyla birlikte hayat felsefesini ve şiirlerini de anlattı. Dinleyenlere, duygusal anlar yaşattı. Bana da... (Ben orada olamadım. Konuşmayı televizyondan izledim. Ama kendimi oradaymış gibi hissettim.)
Bülent Ecevit, sol sayfadaki kronolojide de hatırlatıyorum, CHP’nin üçüncü genel başkanıydı. 1972 ile 1980 yılları arasında o görevi yapmıştı. 1980 askeri müdahalesinin koşulları altında görevinden ayrıldı. 1987’de siyasi yasakların kalkmasından sonra da, DSP’nin genel başkanlığını üstlendi. Ama bu parti ayrılığı, CHP ile DSP’nin ilkeleri arasındaki ortak paydaları ortadan kaldırmadı.
İki parti arasında, zaman zaman siyasi tartışmalar çıkmış da olsa, bunlar, CHP’lilerin ona ve eşi Rahşan Ecevit’e duydukları saygıyı azaltmadı. Önceki günkü tören, bunu bir kere daha gösterdi.
Dünkü ve bugünkü Ecevit
Önceki günkü tören ayrıca, şunu da gösterdi: Bülent Ecevit’in politikaları, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni genel başkanının belirlemeyi düşündüğü politikalardaki başlıca ilham kaynaklarından biridir.
Politikada, halkın geçim sıkıntısı çeken geniş kesimlerinin, işsizlerinin, işçilerin, memurların, yoksulların sorunlarına öncelik vermek... O sorunlara çözümler bulmaya çalışmak... Ama bunu yaparken gerçekçi olmak, inandırıcı olmak... Üreticilerin üretim gücünü artırmak... Kalkınma hızını yükseltme hedefinden şaşmamak... Ekonomik alanda ideolojik saplantılara takılıp kalmamak... Krizlerin üstesinden gelebilmek. Kılıçdaroğlu’nun Ecevit’in siyaset hayatından verdiği örnekler, o hedeflerle ilgiliydi... CHP’nin bugünkü Genel Başkanı, Ecevit’in Çalışma Bakanlığı sırasında çalışanların haklarını sağlayan yasaları çıkarışını anlatıyordu. Daha sonraki ‘Ortanın Solu’ döneminde ‘köylüyü kalkındırma’ya yönelik politikalarını hatırlatıyordu. Ama son başbakanlığı dönemindeki ekonomik kriz karşısında aldığı tedbirlerle, ekonominin altyapısını düzene sokmak için gösterdiği gerçekçiliğe de değiniyordu.
‘Üç günlük savaş’ın sonu
Yani, Bülent Ecevit’i, sadece CHP’nin tarihinde yeri olan çok değerli bir eski genel başkan olarak anmakla kalmıyordu Kılıçdaroğlu... Ecevit’i, aynı zamanda, CHP’nin bugününde de, siyasette verdiği örneklerden faydanılması gereken bir ‘bilge lider’ olarak görüyordu. CHP genel merkezinde önceki günkü törende, bir şey daha görüldü:
Partideki ‘üç günlük savaş’ sona eriyordu. Eski Genel Sekreter Önder Sav, törenin şeref konuğu Rahşan Ecevit’in yanında, Kılıçdaroğlu’nu uzun uzun alkışlayanlar arasındaydı.
Partinin, diğer ileri gelenleri de oradaydı... Bazıları Sav’la birlikte hareket eden eski yöneticiler, bazıları bugünkü yönetim kadrosunda yer alan yeniler... Karşılaştıklarında el sıkışıyorlar, hal hatır soruyorlardı.
Sonuç olarak, Ecevit’in anıldığı toplantının ‘Üç günlük savaş’ın bitmesine de katkısı büyüktü..
CHP lideri, Erdal İnönü’yü de şükranla andı
Kemal Kılıçdaroğlu’nun saygıyla andığı ikinci ‘bilge siyasi lider’, Erdal İnönü’ydü.
Rahmetli Erdal İnönü’nün ölümünün üçüncü yıldönümü 31 Ekim’deydi. O gün mezarı başında anılmıştı. Dün ise TÜSES, SODEV vakıfları ile 10 Aralık Hareketi ve Friedrich Ebert Vakfı, Bahçeşehir Üniversitesi’nde onun için bir toplantı düzenlemişti. Eşi Sevinç İnönü, kardeş Özden Toker ve yeğeni Gülsün Bilgehan’ın katıldığı toplantıda, konuşmacılarından biri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.
Kılıçdaroğlu, orada da güzel bir konuşma yaptı. Erdal İnönü’nün baştan beri tercihi olan bilim adamlığını sürdürürken, 1980’deki askeri müdahalenin arkasından, demokrasinin askıya alındığı bir dönemde siyasette görev almayı kabul ettiğini ve bu görevi siyasi hayatımıza unutulmaz katkılarda bulunarak başarıyla yerine getirdiğini anlattı. İnönü’nün SHP Genel Başkanlığı döneminde partisine hazırlattığı Güneydoğu raporunun önemine değinerek dedi ki:
“Eğer o dönemde hazırlanan raporlar ve öneriler hayata geçirelebiseydi, bugün Türkiye farklı bir noktadaydı. Ama o gün en ağır eleştirileri aldı. Devlet Güvenlik Mahkemelerine şikâyet edildi.”
Bugün o tahammülsüzlüğü gösterenlerin İnönü’ye özür borçları olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, Erdal İnönü’nün de, Bülent Ecevit gibi Türk siyasetine damgasını vuran ve Türkiye’nin gelecek çizgisinin belirlenmesinde önemli bir kilometre taşı olan liderlerden biri olduğunu belirterek şöyle dedi:
“Bizlere düşen, onların mirasını daha ileriye taşımaktır. Bunun için mücadele etmeliyiz. Onların bıraktığı ışıklı yolu daha ileriye taşımak da bizlerin görevleri olacak...”
Bu konuşma da, CHP’nin, geleceğe yönelik çalışmalarında, kendi geçmişinin birikimlerinden faydalanması yolunda atılmış adımlardan biriydi. Biri DSP’nin genel başkanlığını, öteki SHP’nin genel başkanlığını yapmış olan iki unutulmaz liderin sol politikalara yaptığı büyük katkılar, bugünkü CHP lideri tarafından çok samimi bir kadirbilirlikle anılmıştı. Bu, solun geniş kesimlerine yönelik bir büyük kucaklaşmanın başlangıcı olabilir.