• TÜRKİYE SOSYAL EKONOMİK ve SİYASAL ARAŞTIRMALAR VAKFI

Özgür Müftüoğlu – Sosyal Demokrasi Nereye? (Evrensel - 17.11.2006)

Özgür Müftüoğlu – Sosyal Demokrasi Nereye? (Evrensel - 17.11.2006)

YAYIN TARİHİ: 17.11.2006

http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=188

Friedrich Ebert Vakfı, TÜSES, SODEV ve Sosyal Demokrasi Derneği, geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da “Avrupa’da Sosyal Demokrasinin Yeni Açılımları ve Alman Sosyal Demokrat Parti’sinde (SPD) Yeni Program Tartışmaları” konulu bir konferans düzenledi. Konferansın konuğu, Almanya’da yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde SPD ve Yeşiller Partisi’nin ortak adayı olan Prof.Dr. Gesine Schwan’dı. Frankfurt Vaidrina Üniversitesi Rektörü de olan siyaset bilimi profesörü Schwan, dünyada sosyal demokrasi hareketinin öncülerinden olan SPD’nin etkin bir üyesi. Schwan’ın bu özellikleri, onun sosyal demokrasi hareketinin ileriye dönük perspektifleri konusunda sözüne itibar edilir bir kişi olmasını da sağlıyor. Öte yandan, Schwan’ın SPD içindeki önemi ile birlikte SPD’nin Avrupa ve dünya sosyal demokrat hareketi içindeki etkisi de düşünüldüğünde, Schwan’ın çizeceği perspektifin Türkiye’deki sosyal demokrat hareketin geleceği konusunda da önemli ipuçları vereceğini beklemek yanlış olmaz.
Schwan, konuşmasına tarihsel bir perspektif içerisinde sosyal demokrat anlayışın sosyalizmden ayrışmasını anlatan sözlerle başladı. Burada esas olarak, sosyalizmin her düşünceye söz hakkı vermediğini ve bu nedenle de demokrasiden uzak olduğunu, buna karşılık sosyal demokrat düşüncenin tüm sosyal sınıflara eşit söz hakkını savunduğunu belirtti.
Schwan, konuşmasına 1970’lerdeki kapitalizmin krizi öncesindeki sosyal demokrasi anlayışını anlatarak başladı. Schwan’a göre bu dönemde sosyal demokrasi, demokratik devleti savunmaktadır. Kapitalistte yani, işverene karşı değildir ancak, zayıf toplum kesimleriyle dayanışmayı hedeflemektedir. Ekonomi politikası olarak, pazar ekonomisini kabul etmekte ve sınırsız pazar anlayışını temel almaktadır ama, bunun yanı sıra, planlamayı da gerekli görmektedir. Öte yandan bu dönemde sendikalar ve işçi–işveren ilişkileri de son derece önemlidir. Ancak, bu anlayışın geçerli olduğu dönemde, işsizlik gibi temel sorunlar yoktur ve sosyal kesimler arasında adil ilişkiler kuran bir organ olarak devlet işlevseldir. Oysa, krizin ardından işsizlik gibi yeni sorunlar ortaya çıkmıştır ve gerek devlet, gerekse mevcut siyaset anlayışı bu sorunları çözememiştir.
Schwan, kriz sonrasında devletin ve mevcut siyasi anlayışlarının yetersiz kalmasını esas olarak, küreselleşme sürecine ve ulus devletin bu süreçteki yetersizliğine bağlamaktadır. Ayrıca, yeni ekonomik yapılanmada çalışma ilişkilerinin esnekleşmesi ve hizmetler sektörünün büyümesi gibi nedenlerle sendikal örgütlenmedeki zayıflamanın da bu sürecin yeniden belirlenmesinde etkili olduğunu vurgulamaktadır.
Schwan, bu tespitlerin ardından yeni dönemde sosyal demokrasinin nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusuna geçti. Bunu yaparken de sözlerine PDS-Yeni Sol Parti’yi, ekonomik küreselleşmenin hangi politikalarla yönetilebileceği konusunda bir yol bulamamakla eleştirerek başladı. Ve ardından da sosyal demokrat hareketin ve SPD’nin yeni politikalarını anlatmaya başladı. Schwan’ın bu konuda söyledikleri özetle şöyleydi:
“Yeni süreçte, toplumsal aktörler değişmiştir. Geleneksel aktörler içerisinde devletin ve sendikaların etkinlikleri önemli ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu nedenle artık temel aktörler, işverenler ve sivil toplum örgütleri (STÖ)’dir. Bu aktörler, küresel hareket eden şirketlerin amaçları doğrultusunda “yönetişim” içerisinde bulunmalıdır. Öte yandan, çalışma standartları, kadın, çocuk çalışması, çevre, yoksulluk ve yolsuzluk gibi konularda şirketler “sosyal sorumluluk” içerisinde hareket etmektedir. Bu konuda 2 bin 500 şirketin imzalamış olduğu Global Compact (Küresel İşbirliği Anlaşması) son derece önemlidir.
Bu yeni koşullar içerisinde sosyal demokrat hareketin yapması gereken, büyük şirketlerle birlikte hareket etmektir. Öte yandan, STÖ’ler de son derece önemlidir. Çünkü bugün hükümetlerin faaliyetleri, toplum önünde önemli ölçüde meşruiyet sorunu yaşamaktadır. Oysa, STÖ’lerine karşı toplumda bir güven vardır. Bu nedenle hükümetlerin faaliyetlerini meşrulaştırması ve sürdürülebilir bir siyaset için STÖ’lerden yararlanması gerekir. SPD’de bu düşünceyle STÖ’lerle işbirliğine özel bir önem vermektedir.
Sosyal demokrasi için bir diğer önemli konu da devletin sosyal işlevleridir. Önce şu tespit yapılmalıdır: Geleneksel sosyal devlet, kapitalizmin yarattığı kötülükleri büyük ölçüde telafi ediyordu. Ancak, artık bu mümkün değildir. Bu nedenle, geleneksel sosyal devletin savunulmasından vazgeçilmelidir. Bugün yapılması gereken bireyi güçlendirecek bir devlet anlayışıdır. Güçlü bir birey için de eğitim gereklidir. Bu düşünceyle artık, sosyal demokrasi için sosyal güvence gibi konular öncelik olmaktan çıkmış, eğitim birinci öncelik haline gelmiştir.”
Sayın profesörün, sosyal demokrat hareketin geleceğine yönelik çizdiği çevre üzerine oldukça derinlikli tahliller yapılabilir. Ancak, burada çok kısaca şunu belirtelim ki sosyal demokrasinin “kapitalizmin pisliklerini süpürüp onun sürdürülebilirliğini sağlama” işlevi, “kapitalizmin pisliklerine ortak olma” haline dönüşmüştür. Zira, sosyal demokrasinin yeni açılımları olarak ortaya konulanlar, kapitalizmin temel kurumlarının ve özellikle de Dünya Bankası’nın bugün uygulamada olan programının bir kopyası gibidir. Yani, sosyal demokratlar olmasa da bu politikalar zaten liberaller tarafından uygulanmaktadır.
O halde tam bu noktada şu sorunun sorulması gerekiyor: Kapitalist sistemin gerçek sahibi liberaller varken, onların söylediklerini tekrarlamak dışında hiç bir şey yapmayan sosyal demokratlara ve sosyal demokrat partilere ne gerek var?
Sanırım, emekçiler sosyal demokrasinin gerçek yüzünü görünceye kadar bu soruya karşılık olarak, sosyal demokrasinin varlığını sürdürmesi için çeşitli gerekçeler öne sürülecektir.